Genç KAGİDER

Geleceğin lider adaylarına, etkinlikler ile edinilen vizyonu, alınan tavsiyeleri ve yaşanmışlıkları Genç KAGİDER olgusu ile harmanlayarak itici güç oluşturup, rol modeller ile buluşmalarını sağlamak ve onlarla birlikte yol almak vizyonumuzdur.

24 Haziran 2013 Pazartesi

Yoğun Ajandalarının Arasında Öğrencilere Önemli Vakit Ayıran Liderler Kimler? Ders Veren Ceo'lar


  • 3Seas Capital Partners, Şevket Başev- Bilgi Üniversitesi
  • B-Fit, Bedriye Hülya- Ege Üniversitesi, Yaşar Üniversitesi, 9 Eylül Üniversitesi
  • Sevinvest, Berrin Önder- Sabancı Üniversitesi, Genç Lig Vakfı
  • Braas Çatı Sistemleri, Daniş Navaro- Yeditepe Üniversitesi
  • Çelik Halat, Ahmet Çağlar- Bahçeşehir Üniversitesi
  • Deloitte Türkiye, Hüseyin Gürer- Galatasaray Üniversitesi
  • Monster, Ebru Çapa- Bilgi Üniversitesi
  • Soyak Holding, M. Emre Çamlıbel- Yıldız Teknik Üniversitesi, Kadir Has Üniversitesi
  • Fujitsu Türkiye ve Balkanlar, Halit Zaim- İstanbul Teknik Üniversitesi, Sabancı Üniversitesi, Fatih Üniversitesi
  • Gamze Saraçoğlu, Gamze Saraçoğlu- Mimar Sinan Üniversitesi
  • Idefix, Mehmet İnhan- Boğaziçi Üniversitesi
  • Mazars Denge, İzel Levi Coşkun- Marmara Üniversitesi
  • Nexumi Joachim Behrendt- Boğaziçi Üniversitesi
  • Doğuş Holding, Aclan Acar- Koç Üniversitesi
  • Euro RSCG, Levent Erden- Bilgi Üniversitesi
  • Lidyana.com, Hakan Baş- Bahçeşehir Üniversitesi
  • Medianove, Serkan Sevim- Yeditepe Üniversitesi, Koç Üniversitesi, İTÜ
  • Tesa Bant, Mete Konuralp- Bilgi Üniversitesi
  • Net Holding, Ceyhun Yağlıcıoğlu- Bahçeşehir Üniversitesi
  • Profilo Teknoloji Hiz. Gr., Veli Tan Kirtiş- Bilgi Üniversitesi
  • KMG Ipsos, Vural Çakır- Bilgi Üniversitesi
  • Unilever, İzzet Karaca- Boğaziçi Üniversitesi

CEO'ların İlk İşleri


ABD ORDUSUNA KATILDI. ORDUDAN AYRILDIKTAN SONRA AKIL HASTAHANESİNDE GECE BEKÇİLİĞİ YAPTI. Bill Watkins

Dünyanın en büyük harddisk üreticisi Seagate’de bir dönem CEO’luk yapan Bill Watkins'in teknoloji sektörüne geçişi ve buradaki kariyeri de son derece sıra dışı… Watkins, liseden mezun olduktan sonra ABD ordusuna katıldı ve sağlıkçı olarak çalıştı. Ordudan ayrıldıktan sonra akıl hastanesinde gece bekçiliği yaptı. Otostopla gittiği California'yada Silikon Vadisi'nde floppy disk üreten Xidex'le teknoloji sektörüne adım atan Watkins, 1996’da çalışmaya başladığı Seagete’de 2004 yılında CEO koltuğuna oturdu ve 2009’da emekli olana kadar bu görevi yürüttü.


COCA-COLA KAMYONLARIYLA ŞEHİR ŞEHİR GEZEREK DAĞITIMI VE LOJİSTİĞİ ÖĞRENDİ  -Muhtar Kent

1978 yılında cebinde 1000 dolarla ABD'ye gelerek iş aramaya başladı. 1978 yılında gazetedeki bir ilana başvurarak Coca-Cola'da çalışmaya başladı. Cola-Cola kamyonlarıyla şehir şehir gezerek dağıtımı ve lojistiği öğrendi. Şirketin hemen hemen bütün departmanlarında çalıştı. 2008 yılında şirketin CEO'su oldu.



''AKILLI İNSAN HERŞEYİN TEK TEK SÖYLENMESİNİ BEKLEMEYEN İNSANDIR. AKILLI İNSAN ARAR BULUR.'' Bill Gates

Bill Gates – MicrosoftForbes listesine göre dünyanın en zengin 2’inci kişisi olan Bill Gates, ilk gençlik yıllarında evinin yakınlarındaki bir şirkette kullanıcılar için yazılım hatalarını denetliyordu. Gates’in bu işe girmesinin amacı para kazanmaktan çok ücretsiz bilgisayar kullanabilmekti. Bu şekilde bilgisayar konusunda uzmanlaşan Gates henüz 17 yaşındayken ilk şirketini kurdu.



"ZAMANINDA ADIM ATMAZSANIZ KARİYERİNİZ YERİNDE SAYAR." Doug McMillon

Doug McMillon - Wal-MartWal-Mart’ın başkanı ve CEO'su Doug McMillon’ın iş hayatının tamamı Wall-Mart’ta geçmiş olmasına karşın en alt kademeden işe başladı. 17 yaşındayken şirketin Arkansas'taki deposunda saati 6 dolara çalışıyordu. Bugün şirketin yönetim kademesinin en tepesinde oturan McMillon, o günlerde edindiği tecrübenin kendisine kazandırdıklarının farkında olduğunu söylüyor. Başarının anahtarını takım halinde ve çok çalışmak olarak gösteren McMillon ekliyor: "Zamanında adım atmazsanız kariyeriniz yerinde sayar."

Haşarı Bir Kız Çocuğunun "Büyüme" Öyküsü - Kariyerini ve Hayatını Baştan Yaz


Orkide Gökhan / Contactplus Ajans Başkanı



Benim hikayem, ailenin en yaramaz ve haşarı çocuğunun zaman içinde kendini ve dünyayı keşfetmesi,  sorumluluk almayı öğrenmesi ve başarılı bir iş kadına dönüşme hikayesi. Etrafıyla çok ilgili biri olarak gezmeyi, sinemaya gitmeyi, eğlenmeyi ve sosyal yaşamı çocukluğumdan beri çok severim. Yaşam enerjimi, beni iş hayatında da başarıya taşıyan parlak fikirleri buralardan alıyorum. Bana göre kendini tamamlamış ve kendiyle barışık ve mutlu biri iş hayatında da başarılı olacaktır. Bu kadar sosyal biri olmamla birlikte iş hayatımda yakaladığım başarı, tüm Gökhan Ailesi için de sürpriz oldu diyebilirim. Benim iş hayatında bu kadar azimli olabilmeme hem seviniyor hem de bu durumu hayretle karşılıyorlar.



Çocukluktan büyümeye doğru geçişimdeki kırılma noktası sanırım Anadolu Lisesi’ni bitirip üniversiteye girince oldu; kendime farklı bir kariyer hikayesi çizmem gerektiğine o zaman karar verdim. Sorumluluk almak ve başarmak istiyordum. Şöyle bir geriye baktığımda, öncelikle İzmir Bornova Anadolu Lisesi’nin hayatımın akışında önemli bir rolü olduğunu belirtmek isterim. Anadolu Lisesi’nde Almanca ve İngilizce öğrendikten sonra Dokuz Eylül Üniversitesi Turizm Bölümü’nü bitirdim. Yaklaşık 4 sene kadar bu alanda çalıştım. Sırasıyla ön büro elemanı, rezervasyon sorumlusu, sonrasında rezervasyon şefliği gibi görevler üstlendim. 4 senenin sonunda kendime hayatımın o döneminde ne yapmak istediğimi sorduğumda, yabancı dil öğrenmeye devam etme arzusunda olduğumu anladım; daha fazla eğitim görüp, daha farklı kültürler tanımalıydım.



O dönemde Almanca ve İngilizce bildiğimi düşünerek yeni bir dil öğrenmem gerektiğine karar verdim ve Fransızca üzerine araştırmalar yaptım. Tabii ilk akla gelen üniversite olan Sorbonne’u ben de çok istiyordum. Ancak okula kabul edilmek için Fransızca bilmek şart olduğundan, ilk etapta Paris’te Belitz özel dil kursunda yaklaşık 3 aylık bir dil eğitimi aldım. Öğretmenimle birebir tek kişiydim ve çok çalışıp Fransızcamı hızla geliştirdim. Sonrasında Sorbonne beni bu kadar kısa sürede Fransızca’yı konuşabildiğim için almaya karar verdi. Sorbonne’da da Fransız dili ve edebiyatı üzerine okudum. Ancak üniversitenin son yarım dönemini annemin geçirdiği bir rahatsızlık nedeniyle tamamlayamadan Türkiye’ye geri dönmek zorunda kaldım. O son dönemi de yakın zamanda bitirip diplomamı almayı istiyorum. Bunun yanında kısa bir dönem Los Angeles’taki UCLA’da yazın İngilizce’mi geliştirmek üzere 3 aylık kısa süreli bir eğitimim de oldu.



Kararlılık, Azim ve Cesaret: Yeni Bir Hayatın Anahtarları

Esasında Fransa’ya gidişim oldukça ilginç bir öyküdür. Galiba biraz da yaşama verdiğim değer ve yaşamdan ne beklediğimle ilgili. Ortaokul-lise döneminde ağabeyim İzmir Saint Josef’te okurken onun Fransızca konuşmasına hayran kalmıştım ve ben de Saint Josef’e girebilmeyi çok istemiştim. Ancak benim dönemimde kız öğrenciler maalesef okula alınmıyordu. Bu nedenle ben de tercihimi Anadolu Lisesi’nden yana kullanmıştım. Almanca ve İngilizce öğrenince aileler çocuklarının öğrendikleri diller üzerine yurtdışında eğitim yapmaları gerektiğini düşünüyorlar. Ama ben Fransızcamı geliştirmek istediğim için biz de bu konudaki ikna süreci oldukça zor, hatta biraz da emrivaki oldu denebilir. Sonuçta, ailem bunu ne kadar çok istediğimi görünce yapacak bir şey kalmadı; tüm okul işlemlerimi hallettim, hatta bir de yanında kalacak arkadaş buldum kendime. Bütün plan bunun üzerine olduğu için son hafta yanında kalmayı planladığım Fransız arkadaşımdan gelen ve odasını başkasına kiraladığını belirten mektubu ailemle paylaşmadan uçağa binip doğru Paris’in yolunu tuttum. Şimdi 22 yaşında gösterdiğim bu cesareti düşünüyorum da kendime inanamıyorum. Bir kelime Fransızca bilmeden başlayan filmlerdeki gibi bir hayat.



İlk gece otelde kaldıktan sonra, okumayı planladığım Belitz’e kalacak yer sordum. Yerleri olmadığını öğrendiğimde ise Aliance Française’ın kapısını çaldım. Tabii Alliance Française doğal olarak kendisinde okumam konusunda ısrar etti; fakat ben ne yapıp edip onlara bağlı ailelerden birinde kalmayı başardım. Sonra orayı da beğenmeyip iki hafta kedi bakıcılığı yaptım. Sonunda hâlâ kız kardeşim gibi olan Violette Duclos ile tanışıp kalacak bir yer buldum kendime. Bu arada ailemi ise hiçbir sıkıntım olduğunu söylemeden, gayet keyifli bir eğitim aldığıma ikna ettim.



Paris benim için çok anlamlıdır... Hayatta tamamen yalnız başıma ayakta kalmayı, para kazanmak için nasıl çalışılması gerektiğini ve gerçek arkadaşlığın ne olduğunu hep orada öğrendim. Bence çok keyifli bir tecrübe oldu. Aileme Paris’teki ilk dönemlerinde yaşadıklarımı geçen sene anlattım. Annem ve babam şu an 76 ve 77 yaşındalar. Ben bunları anlatınca tabii ki hayatlarındaki en büyük şoku yaşadılar.



Dünyanın Her Yerinden Dostlar

Yurtdışında yaşarken, ben her zaman çok dışa dönük ve sosyal bir insan olmuşumdur. Herkesle o kadar barışıktım ki, yolda yürürken yüzümde bir gülümsemeyle dolaşırdım. Sanırım o yüzden, birçok ülkeden arkadaşım oldu. Fransa’da yaşarken doğal olarak Fransızlar başta olmak üzere Brezilyalı, İngiliz, İtalyan ve İspanyol arkadaşlar edindim. Yurtdışında eğitim görmek farklı kültürleri tanımak, kısacası bir “dünya insanı” olmak adına bana çok şey kattı.



Yurtdışında aldığınız eğitimin bugünkü iş yaşamınıza ve kişiliğime çok şey kazandırdığını düşünüyorum. Yukarıda da belirttiğim gibi, hayata bakış felsefem farklı. İş hayatında doğal olarak önümüzdeki dönemi planlamayı, öngörülerimi daha net bir şekilde koymayı başarırken, özel hayatımda da hayatı en güzel şekilde yaşamanın, her günün yeni bir başlangıç olduğunun inancıyla yaşıyorum. Sanırım üzerimdeki en büyük etkisi bu.



Paris, İzmir, İstanbul Hattı

Türkiye’ye döndükten sonra, 4 yıllık Paris yaşantısı sonrası İzmir’e adapte olmak başlarda zor gelse de halkla ilişkiler alanındaki çalışmalarıma devam ettim. Sonrasında bir gün İstanbul’a kardeşimi ziyarete geldim ve geliş o geliş.


İlk etapta medya sektöründe işe başladım, o dönemin en ünlü anchormanlerinden birinin yardımcılığını yaptım. Bana o işin çok şey kattığına inanıyorum. Çok zordu ama çok eğiticiydi. İşim, o kişinin röportajlarını ayarlamak, haberlerini diğer haber programlarıyla karşılaştırmak,  raporlamak, katılacağı kokteylleri ayarlamak gibi çok iyi organize olmayı gerektiren çalışmaları gerektiriyordu.


Gazetecilik yapmak yerine, onlarla birlikte çalışmak bana daha ilgi çekici geldi. Ama öncesinde reklam sektöründe biraz çalışmak istedim ve 1 yıl kadar below-the-line işler yapan bir ajansta yöneticilik yaptım. Danışmanlık verdiğim firmaların hepsi Bluechip olarak adlandırabileceğimiz firmalardı. Yabancılarla çalışmak iş disiplini açısından çok önemli. Hızlı, çevik ve verimli çalışmayı öğreniyorsunuz. Ardından o dönemin iki büyük halkla ilişkiler ajansında çalıştıktan sonra kendi işimi kurdum.


Kendi İşinin Patronu

8 senenin sonunda artık kendi işimi kurmaya karar verdiğimde, etrafımda yardım alabileceğim kimse yoktu, bürokrat bir aileden gelince ailenizin sizi desteklemesi zor. Ama kafanıza koyarsanız yapamayacağınız hiçbir şey yok. O dönem param sınırlı ve hatta çok azdı diyebilirim. Tek sermayem, aklım ve benimle çalışmak isteyen müşterilerimdi. 20 metrekarelik bir oda içinde şirketimi kurdum; ama hayalim hep büyük oldu. Beş müşteriyle başladığım 2004 yılı Temmuz ayında, bugün 32 kişilik ekipten oluşan 50 müşterilik bir şirkete dönüştük. Bu süreçte şirketimin herhangi bir yatırım almadığını ve bugünlere kendi çabalarımızla ve çok çalışarak geldiğini de belirtmek istiyorum.


Tüm iş yaşamım boyunca dikkat ettiğim bazı noktalar, bugün artık iş felsefem haline geldi. Hem iş hem özel hayatımda yakaladığım başarı ve mutluluğu bunlara borçlu olduğuna inanıyorum. Ben bunlara kısaca “7 Yol” adını veriyorum:

  1. Etik değerler
  2. Dikkat
  3. Hız
  4. Verimli düşünce
  5. Aile ol
  6. Saygı
  7. Sevgi

Prof. Dr. Muhammed Şahin - Eski İTÜ Rektörü Röportajı

İstanbul Teknik Üniversitesi Eski Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin ile Genç KAGİDER olarak, girişimcilik, kadın girişimciliği, gençlerin gelecekteki rolü ve üniversitelerin bu konudaki önemi üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Bizlere içtenlikle vermiş olduğu yanıtlar için kendisine teşekkürlerimizi sunarız.


-          Hocam İTÜ’de çok başarılı bir rektörlük dönemi geçirdiniz. Çalışmalarınızdan biraz bahsedermisiniz?



Öncelikle teşekkür ediyorum. 4 yılda yaptıklarımızı zaman zaman değişik ortamlarda anlattım. Bu dönem içerisinde büyük projelere imza atıldı. Her şeyin temelinde tabi ki öğrencilerimiz vardı. Bizim öğrenci odaklı üniversite olmamız gerekiyordu. Dünyada bizim gibi üniversitelerin önceliği öğrencilerini birinci sıraya koymaktır. Üniversiteyi kaliteli yapan ve üst düzeye taşıyan öğrencileridir. Öğretim üyeleri tabi ki çok önemlidir fakat benim dönemim için şunu söyleyebilirim ki ana unsur öğrencilerimizdir. Özellikle 2008’de başlayan ekonomik kriz ile birlikte üniversitelerden beklentiler arttı. Üniversitelerin girişimci olması gerekiyordu. 2008’de Rektör olarak göreve başladığımda; üniversitenin misyonunu; “uluslararası düzeyde akredite olmuş iyi bir eğitim sistemine sahip, araştırmacı, inovatif ve girişimci bir üniversite olmak” şeklinde tanımladık. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta girişimciliğin hem öğrenci hem de öğretim üyesi düzeyinde olması gerektiğidir. Kısacası üniversitenin kendisinin girişimci olması lazım. Öğrenciler, öğretim üyeleri, idari personel, mezunlar, aileler ve sanayi  bizim paydaşlarımızdır. Paydaşların bir tanesinin girişimci olması yetmez. Biz tüm projelerimizi bu dört eksen üzerine oturtmaya çalıştık. Örneğin, teknokentimiz Türkiye’nin alansal olarak şu anda en büyük teknokentidir. Karma bir teknokent ve onun yanında inşaatı devam eden enerji teknokenti bulunmaktadır. Türkiye’deki değişik sektörleri bir araya getirecek bu alanda, otomotiv teknokenti, tasarım teknolojileri teknokenti, deniz teknokenti, havacılık ve uzay teknokenti bulunacaktır. Yani İTÜ kendisinden bekleneni en iyi şekilde yapabilmektedir. Bu projeler sadece İTÜ’yü değil Türkiye’yi ileriye taşıyacak projelerdir. Bu projelerin bazıları henüz hayata geçirilmemiştir. Bunlara devam edilmesi ve sürekliliğinin sağlanması gerekmektedir. Bizler teknokentleri yaparken elimizde oradaki sadece toprağın hafriyatını alacak paramız vardı. O toprak üzerine ayrıca yaklaşık 60 bin metrekarelik bina inşa edecektik. Kime güvenecektik? Tabiki üniversitemize, öğrencilerimize, hocalarımıza, mezunlarımıza ve ülkemize... Yatırımları gerçekleştirdik ve başarılı olduk. Ayrıca bu süreçte Arı Çekirdek Projesi oluştu. Türkiye’deki uygulamalara bir model oldu. Arı Çekirdek’te önce eğitim, arkasından  nakit ödülünü ve beraberinde ücretsiz ofis imkanı sağlanıyor. Nakit ödülü geçen sene üç kişiye verildi. Finale kalan tüm proje takımlarına ücretsiz ofis sağlandı. Maslak gibi bir yerde 2000 m2 yerimizi gençlere açtık ve 12 ay ücretsiz kullanımlarını sağladık. Öyle güzel geri dönüşler oldu ki, farklı üniversitelerden öğrenciler; ‘‘Kendi üniversitem parayla bana yer vermiyor İTÜ bana ücretsiz ofis veriyor.’’ dediler.



-          İTÜ öğrencilerinin birçok projesi var. Bu projelerde sağlanan başarının sebebi sizce nedir?



Öğrencilerimiz yurtdışı yarışmalarda sürekli birinciliği hedefliyor. Ben öğrencilerimizin özgüvenin geliştiğine inanıyorum. Yaptığımız yatırımların ne kadar doğru olduğunu, yani gençlere güvenmenin ne kadar doğru olduğunu yaşayarak gördük. Herkese de bunu öğrettik. İTÜ’yü uluslararası anlamda en fazla öne çıkaran öğrencilerimizdi. Türkiye öğrenci projeleriyle İTÜ’yü konuşmaya başladı. İTÜ öğrencileri her şeyi yapar seviyesine getirdi ve buna inandırdı. Temelde yatan şey üniversitemizin gençlere olan inancı ve güvenidir.



-         Arı Çekirdek sanayi-üniversite işbirliği gibi görünsede içerisinde çok sayıda İTÜ’lü öğrenci çalışıyor. Uluslararası firmaların Ar-ge çalışmalarını yürüttüğü teknokentlerde de İTÜ’lü öğrenciler çalışıyor. Bunun sebebi nedir? Bunu öğrencilere açılan bir kapı, sağlanan büyük bir fırsat olarak değerlendirebilir miyiz?



Yönetim olarak bunları tabi ki destekledik fakat bu firmalar biraz da öğrencilerimiz için geliyor. Öğrencilerimizden faydalanmak için. Yoksa İTÜ’ye neden gelsin? Daha ucuza kiralayabileceği başka bir yerde çalışmalarını sürdürür.  Fakat İTÜ’deki öğrenci ve öğretim üyesi kalitesini biliyorlar. Öğrencilerin çoğu bu firmalar için teknik elemandır. Gelen firmalar ileri bakıyor ve yönetime güveniyor. Karşılıklı güven sağlandığı için de yatırım yapıyorlar. Özel sektör kendi kaynağıyla riske giriyor. Orda da size güvenmesi gerekiyor.



-         Türkiye’deki genç girişimcilerin kalkındırılması için sağlanan ekonomik destekleri yeterli buluyor musunuz?



Bilim ve Sanayi Teknoloji Bakanlığı’nın tekno girişim sermaye desteği var. Sivil Toplum Kuruluşları’nın da aynı şekilde destekleri mevcut. Değişik fikirler toplanıyor. Tabi ki ben olsaydım daha farklı şekilde yapardım bu destekleri. Örneğin, ülke düzeyinde ve ülkenin teknolojik üretimine yönelik daha yönlendirmeli projeler yapardım. Çünkü şuanda Türkiye’nin dış ticaret açığı var. Bu bizim en büyük sorunumuz. Dış ticaret açığı nedir? Dışarıya sattığınla aldığın arasında fark var. Birbirini dengelemiyor ve bu fark açılıyor. Bunu tersine çevirecek olan teknoloji üretimidir. Şu an dünyada ekonomik olarak 16. sıradayız ama bu 16’ncılık teknolojik üretime dayalı değildir. Genç nüfusa sahibiz, genç girişimcilerimiz var ve onlar dünyanın her tarafına dağılıyor. Umuyorum ki bunu tersine çevireceklerdir. Bizler teknoloji satmalıyız. Satmayı bir kenara bıraktım, kendi içimizde kendimize teknoloji üretemiyoruz. Dünya patent enstitüsü her yıl rapor yayınlar ülkelerin durumlarıyla ilgili. Bakarsanız Türkiye’nin ortalama patent sayısı 3000 iken Güney Kore’nin 200.000. “Bu açık nasıl kapanacak?” düşünülmesi gereken noktadır. Bu açığı kapatacak olan gençlerdir. Genç girişimcilere destek verilerek kapanacaktır. Üniversitelerde ben o yüzden öğrencleri daha ön plana  çıkartıyorum. Geleceğin kurtuluşu onlardır.



-         Bu  açığın kapatılması için sizlerin üniversitedeki öğrencilerinize ve genç girişimcilere verdiğiniz  desteklerden bahseder misiniz?



Arı Çekirdek Projesi ve ücretsiz ofis onların karşılarına çıkacak engellerin azaltılması içindir. Üniversitemizde girişimcilik dersleri verilmeye başlandı. Mezunlarımız ve CEO‘lar geliyor; öğrencilerimizle buluşuyorlar. Yönetim olarak odaklandığımız şey “en büyük eksiğimiz neydi bizim?” sorusuna cevap aramaktı. Yanıtı güven eksikliğiydi. Gençlere güven çok önemlidir. Ben yürekten inanıyorum. Bizim dönemimizde, gençlere inanarak ne kadar doğru birşey yaptığımızı gençlerin ortaya çıkardıkları ürünlerle anlamış olduk.



Özellikle gençlerin özgüven eksikliğini ortadan kaldırmaya çalıştık. Yani siz gerçekten değerlisiniz. Bunu önce siz kavrayacaksınız biz değil. Önce siz kendinize diyeceksiniz ki  “Ben bu neslin en iyi tabakasıyım. Bu ülkenin geleceği bana bağlı.” Biz gidiyoruz. Sıra sizde. Ülkenin kaderini değişirecek olan sizlersiniz. Ben öğretim görevlilerine hep şunu söylüyordum. “Biraz bencil düşünürseniz; bizim çocuğumuzun, torunumuzun geleceğini kim yapacak? Biz mi yapacağız? Hayır, bu gençler yapacak. Biz bu nesli ne kadar iyi ve donanımlı yetiştirirsek,  ne kadar büyük bir özgüvenle yetiştirirsek, çocuklarımızın geleceği daha garanti altına alınmış olur.’’ Herkes böyle düşünlmeli. Bu algı çalışanlarda, öğretim üyelerinde değişmeli. Gençler dinamik, hızlı değişiyor. Değişimlere hızlı cevaplar veriyor. Onlara ayak uydurulmalı.



-         Kadın grişimciliği hakkında ne düşünüyorsunuz?



Türkiye’de kadın girişimci sayısı % 8.5. Üniversite eğitimlerine baktığında kadınlar daha başarılı ancak çalışma hayatına geçildiğinde karşılarına bariyerler çıkıyor. Atatürk’ün bir sözü var  “Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşmaktadır. Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok ilerleme adımları dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve gelişme sahalarında ve yenilikte birlikte mesafe almaları lazımdır.” Gerçekten şu anda Türkiye’nin yarısı çalışmıyor. Çalışan kadın oranı %30’larda ve bunların çoğu hizmet sektöründe. Ben görevim süresince kadın yönetici oranında dikkatli olmaya çalıştım. 3 yardımcımın 2’si kadındı. 13 dekanımın 4’ü, 6 enstitünün 2’si kadın yönetimindeydi. Erkek dekan ya da müdür yöentimindeki yerlerde derdim ki; ‘‘İki yardımcınızdan biri mütlaka kadın olmalı.’’ Ne kadar doğru yaptığımızı gördük. Kadınların işe konsantrasyonu erkeklere göre daha yoğun oluyor. Kadınlar daha iş odaklı çalışıyorlar. 20 danışmanımın %60’ı kadınlardan oluşuyordu. Yani tek başına hiçbir şeysin. Takım olarak, ekip olarak, üniversitemizi ileriye taşıdık. Evet, lider önemli ama ekip güçlü değilse başarılı olunamaz.  Eğer, lider vizyoner ve özgüveni tamsa yanında çalıştırdığı kişileri kendisinden daha iyisini seçer. Benim ekibimin her bir üyesinin hem insancıl tarafları, hemde vizyonları vardı.



-         Genç KAGİDER hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?



Kadın girişimci sayısının yükselmesi gerekiyor. Fakat burada sadece erkeklerden fayda beklemeye veya örneğin; çalışan sayılarında kota getirilmesine karşıyım. Kuzey ülkeleri koydu ama başarısız oldular. Yani kadın hak ediyorsa gelmeli sırf kadın olduğu için gelmemeli. İşte Türkiye’de bu ayrım iyi yapılmalı. Anne olmak bir dezavantaj olarak görülüyor. Ama bu sadece annenin yükü olamaz. Babalıkta çok önemlidir. Türkiye 2023 hedefliyorsa bu sadece erkeklerle olmayacaktır. Güçlü kadınlar, güçlü çocuklar; ‘‘güçlü çocuklar’’, ‘‘güçlü yarınlar’’ demektir. İlk eğitimi kadın veriyor. Kadın girişimci diyoruz fakat ilk 100 iş adamı açıklanıyor ve hep aynı isimler. Son 10 yılda çıkan bir sürü şirket var ama çoğunluğu bu listede yok. Bu ülkeden alınanın, bu ülkenin geleceğine verilmesi gerekiyor.